Meclisi terk etmek kritik bir eylemdir. Eski muhafazakârlar sık sık "sine-i millete dönmek"ten söz ederlerdi. Peki CHP'nin "halkçı"ları nereye dönecek? Ortada yeni bir demokratik oluşumun işaretleri görünmediğine göre, orası neresi? Eski sivil-asker bürokrasi mi? Pensilvanya mı? Cihangir- Etiler ekseni mi? "Hayat tarzı medyası"nın kucağı mı? İlkokul antları mı?.. Hepsi bir yana, CHP Cumhurbaşkanlığı töreninde meclisi terk ederken beraberinde meclisin eski kimliğini de aldı götürdü; böylece ona yeni bir "meşruiyet" kazandırdı. Bunun farkındalar mı? Ne gezer!
***
CHP'nin trajedisi... İdeal halkı (Seküler, Batılaşmış ve kaynaşmış olduğuna inandırılmış kitle) yaratma projesi için inşa edilmiş olup sonunda seçmenden oy bekleyen bir partiye dönüşmek... Olmayacak şey!
Proje bitince, CHP de bitmeli, bitirilmeliydi.
***
Halkçılık, adı üstünde bir
mesafenin tarifidir. Halk oradadır, halkçı burada! Halkçı, bu fark ve uzaklığı siyasallaştırır.
***
Halk gözünden tanır halkçıyı! Çünkü halkçı halkın maddi yoksulluğuna odaklanır da,
manevi zenginliğine dönüp bakmaz bile.
***
Halkı kutsamak, ya "
kutsal"ın ne olduğundan habersiz olmaktır ya da totaliter bir siyasi tasavvurun zeminidir. Buna her zaman ilk önce halk karşı çıkmıştır.
***
Ha, şu da var! Bazen çok uzatıyoruz;
sen halk mısın, o halk mı, kim halk, vs. Belki böyle bir durumda yapılacak en iyi şey sosyal bilimlerin terminolojisine başvurmak değil, şiire veya doğrudan hayata başvurmaktır.
Büşra Dilek'in o müthiş dizeleri geliyor aklıma: "
Berraktır biz, evimiz serinliğimiz, halk nedir bilmezdik halktık/ Bilirdik güzeli, çirkini de bilirdik, çiçekler çiçek, kuşlar kuş..."
***
Şu sıralarda çok sözünü ettiğimiz "
Yeni Türkiye"yi anlamak için
1908'e kadar dönüp bakmak yararlı olur, diye düşünüyorum. Cumhuriyetin "
makbul yurttaş" ideolojisi
1908'de başlayan yurttaşlığa geçiş sürecini sakatlamış, güdük bırakmıştı. Şimdi bıraktığımız yerden ve üstelik "
cumhur"a dayanarak yeniden başlayabiliriz.