İyimserlik, kötümserlik... Hangi tavrı seçtiysen hayatını da öylece belirlemiş olursun diyorlar. Son yılların yaygın zihniyeti... Oysa büyük bir aldatmaca bu! Bir tür sapma! İyi misin, yoksa kötü mü? Bundan haber ver bana! İyiyi eyliyor, kötüden uzak durabiliyor musun? Hayır! İyi ile kötü arasındaki ayrımı belirgin biçimde görüp tartabiliyor musun? Hayır! O halde iyimserliğin neye yarıyor? Üzgünüm ama işte tam da bu yüzden kötümserim.
***
Günümüz insanı birdenbire ve sebepsiz yere depresyona girdiğine, mutluluğun piyangodan çıkar gibi hiç beklemediği bir anda ayağına geleceğine inanır. Bazen şaşarım buna, aklım almaz. Nasıl oldu da
eylemin belirleyici olduğu bilgisinden bu kadar uzaklaşabildik? Ezbere bir hayat tarzı tutturup gittiğimiz gerçeğiyle hesaplaşmayalım diye mi?
***
Senin yüzünden deriz, onun yüzünden, bunun yüzünden... Gerçekten de ne oluyorsa, birbirimizin "
yüz"ündendir.
Biz yüzlerimiziz.
***
Yüzdür aşık olunan. Elin, ayağın kölesi olunur, o başka!
***
Sevdiğimiz nesnelerde bile bir "
yüz" ararız. Dağlarda, tepelerde, ağaçlarda... Görünce rahatlarız. Sevgimiz karşılık bulmuş gibi gelir.
***
Bakıyorum da... Çoğumuzun gözleri yorgun, kulakları neredeyse sağır, zihni uyuşmuş.
Kalp bu kadar da yalnız bırakılmaz ki!
***
Biz erkekler doğru düzgün içimizi çekmeyi bile bilemiyoruz. Küçük bir çığlık, büyük bir nefes... Bunlar gitgide yabancısı olduğumuz şeyler. Tansiyonumuz ölçülürken fark ediyoruz nabzımızı.
Luce Irıgaray haklı: Kadim ritim duygusu kadınların hayatına saklanmış, bizden uzak durmaya çalışıyor.
***
Dokuz, on yaşlarım geldi aklıma şimdi.
İnsanlara bakar ve boğulur gibi olurdum. Mutsuzdular, hep ama hep kırgındılar, en çok kendilerine karşı yalancıydılar ve bu çırılçıplak biçimde görülüyordu işte! Nasıl oluyor da bunu görmezden gelerek yaşıyorlardı? Çocukluğa "masumiyet" diyorlar; vallahi yanılıyorlar. Fakat kimse
yetişkinliğin uzun alıştırmalarla kazanılan
bir tür körlük ve kayıtsızlık becerisi olduğundan söz etmiyor.