Hava kapalı, yağmur düştü düşecek. Birkaç kilometre yukarıda koyu gri bulutlar toplanıyor.
Sapanca'dan geçerken aklıma esmiş, ormanlık tepelere doğru uzanan bir yola sapıp gaza basmışım.
Ortalık sakin, hatta ıssız.
Günübirlikçiler ve yazlıkçıların mevsimi henüz açılmamış.
Bozuk bir yolun tam ortasına yatıp asla yerinden kıpırdamaya yanaşmayan ihtiyar bir köpekten başka kimse yok.
Ağaçlar, ah ağaçlar!
Öyle ulu, öyle yeşil ve öyle çeşitli ki...
Gürgen, kayın, kestane, ıhlamur, çam, defne. Yeşilin hızla bir tondan ötekine geçişi yüzünden başım dönüyor. Yoksa soluduğum temiz havadan mı? Mümkün.
Derken, bir dere sesi.
Gürül gürül akıyor.
Arabanın mekanik kafesinden kurtulmanın tam zamanı. Kenara çekiyorum.
Lastikler çalıları, yaban otları ve koyu kahverengi toprağı güçlü bir hışırtıyla ezip duruyorlar.
Şimdi sadece ormanın uğultusu ve derenin sesi var. Bir de kuşlar.
Başka ne isterim!
Lacilerini çekmiş yüksek bürokrat havasındaki bir şehir ormanında veya tadımlık bir parkta değilim.
Karman çorman ve hakiki bir orman bu!
İyiden iyiye Karadeniz tabiatını andıran bir peyzaj.
Üstelik öyle bir yerde ki, bir saatte İstanbul'dayım.
***
Yarı belime kadar yükselen otların arasından ormanın içine yürüdüğüm sırada fark ediyorum.
Son yıllarda yeşile bakmayı çok ihmal ettim. Denizin mavisi aldı götürdü beni.
O mavide hep beni "
gitmeye" çağıran bir şey buldum. Melankolik ama insanı özgürlük duygusuyla baştan çıkartan bir çağrı.
Yeşilin çağrısı başka. "
Dur burada!" diyor sanki; "
gitme kal."
Azıcık klostrofobik ama sadık ve şefkatli bir çağrı.
Bir de
manzara konusu var.
Peyzaj da diyebiliriz.
Koşturmacalı hayatımızda gitgide "
hoş bir fotoğraf" niteliği kazanan;
kültürel derinliğini ve tefekkürle bağını çoktan unuttuğumuz şey.
Başka bir yanı da şu...
Günümüzde yapılan deneysel psikoloji araştırmaları "
hatıra" dediğimiz şeyin çoğu zaman
manzaralarla hafızaya iliklendiğini gösteriyor.
O dut ağacı olmadan bir çocukluk hatırası da olmuyor hani!
Mesela ilk kez gördüğün Boğaz Köprüsü'nün bıraktığı iz olmadan zihninde sana ait bir çocukluk İstanbul'u oluşmuyor.
***
Birkaç saat sonra yeniden direksiyona geçip şehre dönerken...
Kendi manzaralarımı düşünüyorum.
Benim dünyamı
inşa eden manzaraları. Onlardaki yeşili.
Gelecek kuşakların yeşili ve mavisi nasıl olacak acaba?
Beach Clublar ve pahalı teknelerden gözümüzü çevirip
denizin derin mavisine bakabilecekler mi?
Yeşil, gerçekten tabii mi olacak, yoksa "
boyama" mı?