Kılıçdaroğlu'na "Gülen Örgütü'nün siyasal sözcülüğü" de yetmedi.
Çarklar, unutkanlıklar ve şoklarla dolu siyasal serüvenine bir de "Bozkurt Kılıçdaroğlu" imajını ekledi.
O iki parmağı gördünüz değil mi?
Nasıl da hızla ve önü alınamaz bir sevilme sarhoşluğuyla havaya dikiliverdiler!
Sözüm size samimi CHP'liler...
İbret, basirettir.
Hayat, ders almamakta ısrar edenlere önce şaka yollu takılır, sonra sillesini yapıştırır.
Umarım Kılıçdaroğlu'nun bu halleri henüz o "şaka" safhasına aittir.
Umarım, bu gidişten ders alınır da bizzat CHP'liler tarafından partilerinin her telden çalan bir "operasyon aleti"ne dönüşmesinin önü alınır.
***
Biliyorum, bazılarınız itiraz edeceksiniz...
Yıllar boyu "
CHP'nin esas probleminin başına gelen yöneticiler değil,
devlet partisi kimliği, damar sertliği yaşayan felsefesi ve dar sosyolojik zeminiyle bizzat kendisi olduğunu" söylediğimi hatırlatacaksınız...
Fikrim değişmedi ama olaylar
Baykal'a kaset şantajından bu yana çok acayip biçimde gelişti.
CHP gerçek bir sosyal demokrat partinin önünü açmak için kendini feshetseydi, anlardım.
Ya da "
kurucu felsefesi"ne kuvvetle sahip çıksaydı, siyasi hayatımızdaki değeri ve önemi sürecekti, onu da anlardım.
Fakat mitinglerinde
TDH bayrakları dalgalandıran, Bozkurt işareti yapan, Pensilvanya'ya bağlanan bir CHP'yi anlayamam.
CHP seçmenlerinden de bir fayda gelmez, biliyorum.
Muhafazakâr olduğu apaçık bir politikacıyı muhafazakâr davranmakla suçlayıp nefret edecek kadar "
uçmuş" bir kitle durup
Kılıçdaroğlu'na "
azıcık da CHP'li ol!" der mi?
Hani, hep ilke ilke deyip dururlar da!