Kiev'deki Özgürlük Meydanı'nda muhalefet liderlerinin zafer konuşmalarını bir haber kanalından izleme fırsatınız oldu mu, bilmem.
Benim zihnim Svoboda sözcüsünün yaptığı konuşmaya takıldı kaldı.
Bu kişi kalabalığı selamladıktan sonra günlerdir polisle en ön saflarda çatışan ultra-sağcı militanlara teşekkürlerini bildirdi.
Kalabalık çılgınca alkışladı. Alkışlar Svoboda partisine bağlı gençlerin ve "Yahudileri ve Rusları görüldükleri yerde derdest etmeyi" hayal eden kamuflaj üniformalı ırkçı örgüt militanlarının göğsünü kabarttı.
Aynı saatlerde bizim kimi medyacılarımız Twitter'da "Yaşasın Ukrayna direnişi" rüzgârı estiriyor ve işin bu yanına elbette hiç değinmiyorlardı.
***
Aslında şaşırmadım...
Bizim özellikle dış haberlerle ilgili medyacılarımızın çoğunluğu, "
Yeter, söz milletin!" sloganıyla
sandıktan iktidar çıkan DP'nin meydanlardaki olaylar bahane edilerek darbeyle gönderilişini hiç dert etmemiş bir geleneğin devamıdır.
Halkın
sabır ve tahammül ipliğinden ördüğü demokrasi kumaşına hiç ilgi duymadılar ama meydanlardan büyülendiler.
Üstelik "
kitle"yle "
halk"ı birbirine karıştıran
rantiye bir ruhları var ve bunu solculuk sanırlar.
Bir fotoğrafçı tanıyorum, iyi bir çocuk...
Sabah akşam
Kiev'den instagrama aktardığı barikat görüntülerinin altına "
direniş ruhu candır, heyecandır" diye notlar düşüyor.
Acaba diyorum, bizimki...
Fotoğraftaki
paramiliter kıyafetli genç
"direnişçiler"in içinde yanan
ideolojik nefret ateşinden haberdar mıdır?
***
Neden bu detayların üzerinde duruyorum?
Çünkü dünya eski dünya değil.
Öyle
ezbere sloganlar, uyduruk heyecanlar bu gitgide karmaşıklaşan çatışmaları kavramaya yetmez.
Ukrayna bunun en açık örneği.
Yanukoviç oligarkların siyasal patronuydu, berbat bir liderdi.
Ama onu göndermek için tek yol bu muydu?
Bir
Avrupa operasyonuyla gönderilişinin Ukrayna için
"özgürlük" olduğuna inanalım mı?
Aşırı milliyetçi, ayrımcı, otoriter Svoboda Partisi dedim ya, yazımın başında...
Svoboda, "
özgürlük" demekmiş.
Eh, biliyoruz;
kendi özgürlüğünü istemekle,
herkes için özgürlük istemek arasında dağlar kadar fark var.
İkincisi
demokrasinin temsil süreçlerine saygı, sabır ve tatlı bir hayalcilik (makul bir idealizm) gerektiriyor.