Öyle karmaşık izahlara gerek yok. Akademik jargonu da boş verin!
Ben en yalın haliyle söyleyeyim size...
Bürokratik devlet itibar ve otoriteyi tekelleştirir.
Kapitalist oligarşinin ne olduğu da herkesçe malum: Para ilişkilerinin esas belirleyicileri kimlerse, iktidarı da onlar belirler; "Hasan almaz, parayı basan alır" durumu yani...
Bizim demokrasi çabalarımız bu iki yapının ittifakıyla; yani bürokratik- sermaye oligarşisi tarafından yıllar boyu kötü bir "tiyatro"ya çevrildi.
Fakat her şeyin bir sonu var.
Adına meşrebinize göre, ister halk deyin ister millet; siyasetin sosyolojik zemini olan sessiz çoğunluk 2002'de kesinkes siyaset sahnesine çıktığından beri iş değişti.
Orada artık dışarıdan "oyun" kurmak zor.
Parayla pulla, fonladığın medyayla, sana yaltaklanan bürokratlarla eskisi gibi siyasete müdahale etmen, hele hele sessiz çoğunluğu etkilemen imkânsız.
Galiba bir TÜSİAD anlamıyor bunu!
Geçmişte pek değerli akademisyenlere Türkiye'nin nasıl değiştiğini analiz ettirip raporlar yazdıran, bu raporları çarşaf çarşaf medyada yayınlattıran TÜSİAD yönetim kurulunun 2000'lerin Türkiye'sini anladığından emin değilim.
Bunu anlasalar, belki de kendileri için doğru siyasal tercihin susmak olduğunu; hatta en hayırlısının bu yapıyı tasfiye etmek olduğunu anlarlardı.
Çünkü TÜSİAD dendi mi milletin asabı bozuluyor.
Milleti etkilemek için başka özellikler gerekiyor ve eğriye eğri, doğruya doğru; o özellikler büyük sermayemizde bulunmuyor.
Görmüşsünüzdür; TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz bir açıklama yaptı.
Anladık ki, zamanında iktidar düşüren, muhalefet partisi gibi çalışan, AK Parti'yi pek yakın zamanlarda TSK'ya şikâyet eden; demokrasi karnesi kırıklarla dolu fakat demokrasi maskesi pek parlak TÜSİAD şimdi de yaşananlardan telaşa düşmüş.
Bir yandan da yine "vergi cezası falan koyarsanız, yabancı sermaye gelmez" diye aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyor.
Dinleyen var mı peki?
Yaşadığımız onca patırtıya rağmen, bir devrin kapanmış olmasının böyle güzel yanları da var.
Ne yukarıda, ne de aşağıda TÜSİAD'a aldıran yok!