'Hayat tarzı'na dört elle sarılıp değişmesinden korkanlara kızmamak gerek. Haklılar!
Artık hayat yok, sadece tarzı var! Ambalaj öyle bir sarıp sarmalıyor, öyle güzel örtüyor ki, içindeki boşluğu kimse farketmiyor.
***
Tarz sahibi olmak... Böyle bir şey var. Üstelik el üstünde tutuluyor. Muhafaza etmeyen muhafazakâr; asla yenilenmeyen yenilikçi, özgürlükle tanışmamış liberal, devrimin mümkün olduğuna hiç inanmamış devrimci...
Hepsi tarz sahibi, sadece tarz!
***
Hayat tarzlarını terk etmekten korkuyorlar. Çünkü geriye "
kendi"lerinden bir şey kalmayacak, bunu içten içe bilip itiraf etmekten kaçınıyorlar. Bir bakın!
Ana akım medyanın nasıl ürkünç öyküler anlatıp hayat tarzımıza sıkı sıkıya sarılmamızı telkin ettiğini göreceksiniz. Yıllarca insanlara
Ergüder Yoldaş hikâyeleri anlatılması boşuna değil! Bu hayat tarzını terk edersen, bir başka hayata değil, "
hayatsızlığa" (berduşluğa) geçersin tehdidi...
***
Modern iyi kötü bir hayata inanıyordu.
Postmodern sadece tarza inanıyor. Hani Bauman'ın diliyle söylersek; "
Postmodernlik kendi imkânsızlığıyla uğraşan modernliktir."
***
Ayrılmışlardı. Onu nasıl sevdiğini sordum... Duraksamadan söyledi: "İlk başlarda bir dilenci gibi sevdim onu, sonra bir kapkaççı gibi.."
***
Ayrılmışlardı. "Şimdi nerede?" diye sordum. Cevapladı: "Hep yanımdaydı. Ama şimdi ilk kez... kalbimde!"
***
Edip Cansever'in "
İçinden doğru sevdim seni" başlıklı şiirinin her dizesi ürpertir insanı. Şu dizeler mesela: "
Beni sevdiğin gibi sevdim seni/kar bırakılmış karanlığından."
Neyse... Bir ayrılık sonrası şu açıklamanın yapıldığını işitmiştim:
"Onu içinden doğru sevdim, o bunu hiç sevmedi." Normal! Şimdi herkes
dışından, dışardan, hep dışarda kalarak sevmek ve sevilmek istiyor.
***
Daha önce yazmış mıydım?
Kimbilir kaç kez... Tam zamanında karşılaşanlar
sever; buluşmaya (birbirine) erken gelen ya da geç kalanlar
âşık olur.
***
Antika koleksiyoncularının derdi nedir? Psikanaliz, içimizdeki "
biriktirme" tutkusunun, arzu nesneleriyle oynama dürtüsünün derinlerini kurcalar. Bana sorarsanız, bütün bunlar insanın zaman karşısındaki mutlak yenilgisini örtme çabasıdır.
Mutlak çaresizliğin muazzam bir gösterişe dönüştürülmesi... Çünkü zaman saklanabilen bir şey değildir.