Mütevazılık hep başkasında güzel, kimse kendine istemiyor.
Peki sen de ol! Aman sakın!
"Başkası mütevazı olsun, ben megaloman!" trendini pek de modern bir şey sanmayın.
Yanlışı çok önce yapmışız.
Mütevazılığı bir "görünüm" olarak tarif ederek kitle kültürünün içine mikrobu zerk etmişiz.
Lafa bakın! "Fazla alçak gönüllü davranma, gerçek sanırlar."
***
Sabır da öyle.
Hep başkasındaysa hayranlık uyandıran, bizde olunca aptallık sayılacağından korkulan bir özellik.
Sabreden başka biri derviş. Kendimize gelince, iki dakika sabretsek yanlış iş!
"
Fazla sabır göstermek" diye bir hatadan söz edip duruyoruz ama sabrın uygun dozunu sorduklarında bir türlü anlatamıyoruz.
Çok acul, çok sabırsız, çok sıkıntılı bir ahbabımın işyerindeki tabelada şu söz asılıydı: "
Her şeyin anahtarı sabırdır. Civciv yumurtaları kırarak değil, kuluçkaya yatırarak elde edilir."
Sonra gün geldi, bu söz belki hem kendi karakterine, hem de iş hayatının yıpratıcı koşusuna pek uymadığından o tabelayı kaldırdı.
***
Maneviyatla ilişkimiz de çoğu zaman yukarıda anlattıklarımdan pek farklı değil.
İstiyoruz ki, biz maddiyat peşinde koşarken, manevi eksiklerimizin ağırlığını başka birileri, hatta mümkünse "
yüce" biri üstlensin!
İstiyoruz ki...
Bizim yerimize o dünyadan elini eteğini çeksin!
Biz gülelim, o ağlasın.
Biz susalım, o söylesin.
Biz bakalım, o görsün.
Nihayetinde biz bağlanalım, o bağışlasın.
Yol bu olunca, bizim yerimize
dua edenler, bir bakıyoruz ki,
bedduaya geçmişler!
***
Uzun lafın kısası...
Çalıp çırptığını hayır kurumlarına bağışlayanlar gibiyiz.
Gelip geçici bir iç ferahlığı, hepsi o kadar!
Ne biz değişiyoruz, ne düzen!
Çözümü bilemiyorum.
Çünkü modern hayat denizden karayı görüp de sürekli açıklara sürüklenmek gibi...
Fakat sorunu biliyorum.
Ne kadar değerini bilirsek bilelim;
başkasında iyilik, başkasında doğruluk, başkasında güzellik de bir yere kadar!
Hani biz iyi, doğru, güzel olacaktık!