Öğle sıcağında buğulandırdığı asfalt yollarına bile, en çok da akşamlarına vurgun olduğum o güzel mevsim...
Bu kez sanki yanı başımdan kayıp geçiyor.
Şükür! Hâlâ güneşin peşine düştüğüm, kıyıların insanı sürüklediği tatlı aylaklığa teslim olduğum günler oluyor.
Bir zamanlar bu mevsim için "sevinç ve güneş sanatoryumu" diye yazmıştım ya...
İtiraf ediyorum, bu kez...
Bir türlü iyileşemiyorum.
Hele etrafa baktıkça, gitgide artıyor ruh üşümem!
***
Tatil kasabalarına gidiyorum: Çoğu arsız bir "
tüketim çiftliği"ne dönüşmekte.
Şehre dönüyorum; belki üzerine yaza özgü bir ferahlık sinmiştir diye.
Nerde! Ramazan akşamlarına özgü neşe bile erkenden evlere çekilmekte. Kafalar dolu, tat kaçık!
Oysa isterdim ki,
yaz mevsimi hepimiz için azıcık
durup bakmanın, yani ancak öyle fark edilebilecek güzelliklerin mevsimi olsun!
Ama bakmıyoruz.
Hele birbirimize hiç bakmıyoruz!
Onun yerine
hınçla saldırır gibi, hasetle yalvarır gibi süzüyoruz birbirimizi.
Boğaz kıyısında şimdilerde pek gözde bir mekâna giden arkadaşıma "
nasıldı?" diye sordum.
"
Vallahi güzel yer ama" dedi; "
herkes birbirini öyle bir süzüyor ki, o durumun yarattığı gerilim içinde ne manzaradan bir şey anlıyorsun ne de yiyip içtiğinden!"
***
Geçen gün de bir ahbapla
yaz kokularından söz ediyorduk.
Öyle ya, yaz kokular mevsimidir aynı zamanda. "
Hanımellerine ne oldu?" diye sordu birden; "
Yaz, hele ilkyaz hanımeli kokusuydu eskiden, nicedir o kokuyu duymuyorum."
Önce anlamadım tabii.
Sonra devam etti: "
Artık kokmuyorlar mı, yoksa kimse ekmiyor mu?"
O zaman ne demek istediğine uyandım.
Marttan beri türlü çeşitli fidanlıkları dolaşan biri olarak biliyorum. Bu konuda da
modalar var maalesef.
Son zamanlarda
yasemin ve melisa sevilip isteniyor.
Hanımelleri terk edilmiş bahçelerin duvarlarında, bakımsız teraslarda ve galiba eski zaman şarkılarında kaldı. Akşamları etrafa yayılan
hafif ballı kokularını da unutursak, şaşırmam.
***
Kendi içimden mırıldanıp durduğum bir şeyi buraya kaydedip size de aktarmış olayım.
Yazlar gider ve dönmezler!
Her yaz biriciktir.
Tarihin en büyük "
sınıf ayrımı"nı;
mutlularla mutsuzlar arasındaki çelikten duvarı bile sıcağıyla eritebilen bu mevsimin değerini bilmek gerek.
Şarkıdaki gibi sonra "
yine yazı bekleriz" de...
Kaç yaz var önümüzde?