Kendinizi kandırmayın! Arakan'da askeri yönetimin kışkırttığı Budist çetelerin Müslüman azınlığı diri diri yakmaya kalkıştığı haberlerini gören Batılıların, Batıcıların ve İslam'a dair ne varsa korkuyla yaklaşan laikperestlerin fikirlerini değiştirecekleri...
Ve belki en nihayet...
Zalimliğin dini, imanı olmadığını anlayacakları ve herhangi bir din ile şiddetin doğrudan bağı olduğu fikrini terk edecekleri hayaline kapılmayın hemen!
O feraset seviyesine gelmeye maalesef daha çok var!
***
Malum! Bizim gibi toplumlarda resmi ideolojinin asırlık yaklaşımı bellidir: Buna göre toplumsal şiddetin en yaygın kaynağı "
geri kalmış" Müslüman kalabalıklardır.
Son yirmi yıl içinde bu yaklaşıma bir de Batı dünyasının İslam'ı "
terörist din" olarak sunan küresel propagandasının etkileri eklendi.
Öyle etkili bir propaganda ki bu, birbirimize hiç itiraf etmesek bile, zaman zaman "galiba bizde de bir tuhaflık var!" diye düşünmekten kendimizi alamadık.
Hıristiyan Avrupa'nın bir yüzyıl içinde
iki dünya savaşı çıkartıp korkunç soykırımlar gerçekleştirmesini...
Onca apaçık bilgiye rağmen galiba bir film hikâyesi gibi algıladık olup bitenleri.
Ama
yoksul ve tozlu ülkelerdeki bir grup terlikli, sakallı, kalaşnikoflu köktenci Müslüman'ın korkunç bir dünya savaşı çıkartacağına inandırıldık.
***
Şimdi tabloya bir bakın...
Batı kültürünün
sükûnet, bilgelik ve barış simgesi olarak yücelttiği; nirvana'sına erebileceğini sandığı kadim bir dinin bağlıları eski adı Burma olan Myanmar'da katliam üzerine katliam yapıyor.
Buda binlerce yıldır
Bodhi (incir) ağacının altında "oturuyor" fakat
Myanmarlı Budistler Müslümanların yaşadığı orman köylerini yakıyor!
Üstelik bütün dünyayı küçücük bir köye çevirdiği iddia edilen
global medya bu şiddetin 1940'lardan beri yaşandığını gözlerden saklamış. Budist çoğunluğun baskısı altındaki
beş milyon Müslüman'ın ölümler ve göçler yoluyla bir buçuk milyona indiğini ancak şimdi öğreniyoruz.
***
Budist, İslami, Hıristiyan zulüm diye bir şey yok!
Zulüm var!
Fakat şiddeti ele alırken politik ve sosyal kaynaklarına bakmak yerine, "
ötekiler" üzerinden nefret yargıları üretmek "
işimize" geliyor.
O halde, neden yazımın başında
Batı'nın bunu kavrayacak noktaya gelmesine daha çok var, dedim?
Şundan...
Yüzeydeki demokrasi ve insan hakları söylemine rağmen
Batı hâlâ İslam karşıtlığı üzerinden kendini tarif etmeyi tercih ediyor.
Ortadoğu'da baştan sona Müslüman bir demokrasi ayaklanması ve toplumsal kalkınma gerçekleşinceye kadar Batı bu savunma duvarını koruyacak!