"Ömrünü kahvelerde geçirmiş biriyim. İstanbul'da tam istediğim gibi olan tek kahve Kaktüs'tü."
Bizim Pazar ekindeki yazısında böyle demiş Hasan Bülent Kahraman.
Altına imzamı atıyorum.
Hayatımın on yılı Beyoğlu İmam Adnan Sokak'taki bu küçücük kahvede geçti, desem hiç abartmış olmam.
İki günde bir uğrardım. Gece 23.00'te ayrılıp yarım saat sonra pişmanlıkla dönüp kapanışına kadar oturduğum çok olurdu.
Arkadaşlarla orada buluşup laflamanın keyfi bambaşkaydı.
Ama asıl güzel olanı, sıkış tepiş bir kalabalığın ortasında saatlerce yalnız ve mutlu kalabiliyor olmamdı.
***
Kaktüs kahvesi 19 yaşında. Türkiye ortalamalarının çok üstünde bir ömür fakat sonuna gelmiş.
Bu ay sonunda büyük ihtimalle kapanacakmış.
Beyoğlu Belediyesi'nin yeni şartları ve baskıları da bu sonu hızlandırmış olabilir.
Esas nokta ise şu:
Kaktüs çoktandır bir müdavim kahvesi değildi. Kahvenin bir suçu yoktu ama biz müdavimler yavaş yavaş elimizi ayağımızı çekmiş, kırk yılda bir uğrar olmuştuk.
Şimdi lafı kıvırıp
nostaljik hüzünlere gark olmanın kimseye yararı yok!
Zaten artık hiçbir mekân müdavim mekânı olamıyor!
Bugün pek gözde sayılan, sık sık gidilen kahveler, lokantalar, hatta semtler bir bakıyorsunuz birkaç ay sonra gözden düşüyor.
Hasan Bülent'in dediği gibi acaba evlere mi çekiliyoruz? Şehrin yeni hayatında kahvelerin ömrü doldu mu?
İyi de, benim gibiler hâlâ vakitlerinin önemli bölümünü kahvelerde geçiriyorlar! Üstelik ev yerine
dışarıda olmayı seven genç nüfus sürekli büyüyor.
Değişen şey ne?
***
Gerçek şu ki...
Hiçbir yerde çok kalamıyoruz.
Hiçbir yere gönülden bağlanamıyoruz.
Ne kadar hoş olursa olsun,
hep aynı yere gitmek çok can sıkıcı sayılıyor artık.
Şöyle bir düşünün...
Asmalımescit, Tünel deyip durduk son yıllarda. Herkes oradaydı. Nişantaşı, Ulus ahalisi bile oraya taşınır olmuştu.
Ama daha belediyenin masa yasağı gelmeden önce erozyon başladı. Bütün gözler
Galata'ya çevrilmişti.
Şimdi de Karaköy moda! Hem işletmeler, hem de müşteriler hızla Karaköy'e taşınıyor.
Bu garip "
hız" sadece belli bir kesime ait sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Mesela
Fatih At Pazarı'ndaki güzel kahveler de aynı kaderi paylaşmanın eşiğinde. Bir iki yıl öncesinin gözde mekânlarının müdavimleri artık ortalarda yoklar.
Yoksa "
hız" deyip geçtiğimiz şey, özünde bir tür
değer bilmezlik mi?
Biraz bu nokta üzerinde durup düşünsek, diyorum.