An gelir... Bizi öğütüp duran çarkın hiç durmayacağından korkmaya başlarız.
Zaten "geçmiş" bir türlü geçmek bilmezken, "gelecek" dedikleri ses etmeden gelip geçivermektedir.
Güne başlamak bile ağır gelir, oysa bütün gece uyku tutmamıştır!
Ana rahmindeymiş gibi büzülüp kalırız yorganın içinde. Yalandır o sıcaklık, o uyuşukluk! Yine de bir süre avutur bizi.
Sonra zar zor kalkar, gidip bir bilene anlatırız bütün bunları...
Teşhis gecikmez: Depresyon!
Oysa basbayağı yorgunluktur bu!
Yaşamaktan yorgunluk!
***
Bazen o kadarla da kalmaz!
İnsan, insan olmaktan yorulur!
Bu öyle bir bitkinliktir ki, davranışlar mahcup, dil ketum kalır.
Hastalıklar, bozukluklar, sapmalar sözlüğünde bu yorgunluğun bir karşılığı yoktur!
Nasıl anlatacaksın...
Zalimlerin de senin gibi bir insan oluşunun içinde büyüyen utancını!
Nasıl anlatacaksın hekimlere, analizcilere, terapistlere... Dünyanın sana
gurbet olduğunu ve bu
"sürgün"ün çok uzun sürdüğünü!
***
Şilili büyük şair
Pablo Neruda'nın
"Walking Around" adlı şiirini bilir misiniz?
Geçen gece
Markar Esayan twitter'da
"Yoruldum işte insan olmaktan" diye başlayan o müthiş şiiri hatırlatıyordu.
Hemen açtım şiiri, tamamını okudum. Nasıl da tanıdık bir duyguydu anlattığı!
Artık
gölgesinden bile yorulduğunu anlatan Neruda yorgunluğunu atmak için
"terzilere, sinemalara" gittiğini söylüyordu.
Gerçekten de öyle bir bitkinlik, öylesine tükenmişliktir ki bu...
Dışa vuramaz insan!
Onun yerine kendini
"dışarı" vurur!
Tv haberlerini, gazete manşetlerini, iddialı söylevleri, karanlık söylentileri arkasında bırakıp...
Yürür, yürür, yürür.
Biri
"nereye gidiyorsun?" diye sorsa, verecek cevabı yoktur!