Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Dedelerimizin insanları ve bizim ıssızlığımız

Adını ilk duyduğumda pek bir anlam verememiştim: "Dedemin İnsanları."
Filmi seyrettiğimde anladım; meğer ne güzel bir admış, ne güzel bir anlamı varmış!
Dedelerimizin geçmişi çilelerle doluydu! İnceden kanadı durdu yaraları! Ama bir sofra etrafında torun, torba, dost, komşu toplandılar mı, insanoğlu karşısında yitirdikleri güveni tazelemeyi bilirlerdi. Birbirlerinin hatırını sormayı, selam etmeyi eksik etmezlerdi.
Zaman geçti, çok şey değişti.
Bizim "insanlarımız" yok! İş arkadaşları, üç beş kuşkulu tanıdık ve üç beş uzaktan yakınlıkla idare ediyoruz.
Bir tür ıssızlık sanki!
Sofra kurulmuyor, çok gerekirse yemeğe çıkılıyor.
Hem söyleyin...
Herkesin aptal görünmekten çekindiği; acıdan söz etmenin zayıflık sayıldığı, neşenin vur patlasın çal oynasın tipi eğlencelere yenildiği bir dünyada muhabbetin yeri ne olabilir ki!

***

Yahu, bir dakika!
Söyleyeceğim bu değildi ki, kaptırıp gidiverdim!
Bütün istediğim, "aman ihmal etmeyin, Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin İnsanları'na gidin" demekti!
Bir kere...
Basında çıkmış bir iki hoyrat eleştiriye; filmi izleyen kimi tanıdıklarınızın "dedenin kendine biçtiği son ne saçmaydı!" veya "her şey klişe!" türünden laflarına sakın aldırmayın! Bu filme sadece yaşlı bir kadının kefen bezini almaya Mehmet Bey'in dükkânına geldiği sahneyi izlemek için bile gidilir.
Uzun mu film? Gereğinden biraz uzun!
Her güzel ve doğru sözü "mesaj" veya "nasihat" sananların canını azıcık sıkabilir mi? Sıkabilir.
12 Eylül dönemi hikâyeye hiç girmeseydi ve o pek eğreti "sosyal demokrat" sos filme eklenmeseydi, daha mı iyi olurmuş? Eh, bence de!
Ama insana "insan"lığını hatırlatan bir film için bütün bu itirazların pek önemi yok!
***

Çağan Irmak 1923 Mübadelesi sonucu henüz yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Girit'ten İzmir'e göç etmek zorunda kalan kendi dedesi Mehmet Bey'in hikâyesini sinemalaştırmış...
İyi oldu. Böylece popüler sinemamızda mübadele ve zorunlu göçlere dair "Pandora'nın kutusu" da açıldı.
Sinemamızın üzerine gideceği ne çok acı, ne çok "insanlık suçu" var!
Büyük Balkan Göçü, Çerkes göçü, 90'lardaki Güneydoğu'dan göç, vd.
Onlar da anlatılacak elbet ve emin olun, o filmler bu kadar sempatik olamayacak; yoğun acı hikâyenin neşesini bastıracak!
Neyse işte, film bitip salondan çıktığımda...
Mehmet Bey'in şu sözleri zihnimde dönüp duruyordu: "Anam bahçedeki limon fidesini de yanına aldı, sanırsın ki evimiz de o fideyle beraber gelecek!"

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA