İtiraf ediyorum, ne zaman Jose Mourinho'lu reklam çıksa, ekrana kilitleniyorum.
Mesela "Ben mutlu bir adamım" derken bir bakışı var ki, çok anlamlı!
Sanki alttan alta bize "Kıyasıya rekabet içinde ünlü, zengin ve başarılı olmak kolay mı sanıyorsunuz?" diye soruyor!
Sanki "mutluluk buysa eğer, mutluyum ama sıcak tavırlar ve aydınlık bir gülüş beklemeyin, benden bu kadar!" diyor.
Düşünsenize...
Röportajlarda "Karımın stadyuma gelmesini istemem; ben yüzde yüz futbola konsantre olurum; hem zaten karım Mourinho'yla değil, Jose'yle evli" diyecek kadar "rigid" bir adam!
***
Fakat bu reklamda beni asıl etkileyen görüntü başka!
Ara ara yazıyorum ya hani... İddialı modern mimari, özellikle de abartılı iç mekân tasarımı insanları "ev duygusu"ndan kopartıyor.
Dünyanın en büyük teknik direktörünün alabildiğine geniş bir salonun ucuna yerleştirilmiş beyaz kanepenin kıyısında "küçülmüş, büzülmüş" haline bir daha bakın, ne kastettiğimi anlayacaksınız!
O ne soğukluktur! Nasıl keskin bir griliktir!
Ve Mourinho orada oturmuş bize "evde mutlu olmak"tan söz ediyor. Ev nerede peki? Modern mimari ve moda tasarım akımları almış götürmüş!
Diyecekler ki, "efendim reklam bu, gerçek ev değil!"
Allah'tan bizde henüz öyle! Allah'tan bütün bunlar şimdilik daha çok reklamcılığa özgü şıklık numaraları!
Fakat bazı mimarlık dergilerinde dünyanın dört bir yanından pek yeni evler, daireler, villalarla karşılaşıyorum da, bakması bile içimin buz kesmesine yetiyor.
***
Peki işin o yönü pek soğuk, anladık da...
Bizim dar alanda kısa paslaşmalarla koca bir ömür geçirdiğimiz...
İçleri çıfıt çarşısını andıran orta halli apartman dairelerimiz pek mi sıcak?
Kendi evimizde bile "yer"siz, kendi evimizde bile telaş içinde, kendi evimizde bile güvensiz, endişeli isek...
Eve gelen her mobilya mağazadaki çekiciliğini bir anda yitiriyorsa...
Evin merkezi tv aygıtıysa ve evin en değerli eşyası tv karşısındaki kanepeyse...
Ortada ciddi bir yanlış var demektir.