Taksim Dayanışması diye bir grup varmış, platform, sivil toplum kuruluşu, ya da neyse işte.
Var var, "Bağdat Caddesi Platformu" bile var, Divan Pub'da ucuza bir çay içip dört saat oturan, arkadaşlarıyla buluşup çene çalan ve Tayyip'i çekiştiren emeklilerden oluşuyor. (Garsonlar bunlardan yaka silkiyorlar, çünkü doğru dürüst bahşiş de çıkmıyor.)
Taksim bilmemnesi, muhalif basının bazı çemişlerinde heyecanlar yaratıyor. Küçük burjuvaları ayaklanmaya kışkırtmakla hükümeti deviremiyorlar ama bu hevesi canlı tutmakta da fayda görüyorlar.
İşte bu Taksim bilmemnesi, ayaklanmanın birinci yıldönümünde bir bildiri yayınlamış. "Ülkenin dört bir yanına yayılmışlar", şimdi süreci değerlendirmek için toplanacaklarmış.
"Hükümeti nasıl deviremedik?" sorusuna cevap arayacaklar. "Niçin orduya darbe yaptıramadık bu sefer?" diye de düşünsünler. Mesele ağaç olmadığına göre... Ya da gidip Gezi Partisi'ne girsinler, Ankara'da "heavy metal"ciler kurmuşlardı, sonra kendilerinden haber alınamadı.
Parti dedim de aklıma geldi, CHP'yi işgal etmeye kalkan gençler vardı, "occupy CHP" grubu... Bunlar gidip genel merkezi de bastılar basmasına. Bu bir yoruma göre "9 Eylül 1923'e dönüş" hareketi sayılıyordu.
Kılıçdaroğlu bu gençleri çok güzel sabunladı gönderdi... Shit... Oooh noo!
Çünkü genel merkezin kadrolu kedisi Şero'ya ciğer götürmeyi unutmuşlardı! Oysa Altan Öymen dedelerini örnek alsalardı, Rahşan Hanım'ın kedilerine ciğer götürerek nasıl grup başkanvekili olunduğunu da bileceklerdi. Eski Türkiye'yi tanımıyorlar ki çocuklar.
Kılıçdaroğlu önce ayaküstü gençlik mençlik diye basmakalıp bir nutuk attı, sonra da "occupation" kalabalığını partiye üye olmaya çağırdı. Amerikan çocukları böylece, bir partiyi iyi kötü değiştirebilmek ya da dönüştürebilmek için önce o partiye üye olmak gerektiğini öğrendiler. Temel'in, milli piyangodan para kazanabilmek için önce bilet almak gerektiğini öğrenmesi gibi...
CHP dedim de, bir şeyi daha merak ediyorum: Sabahat Hanım'ın istifa dilekçesi ne oldu? Kılıçdaroğlu onu meclis başkanlığına iletti mi, cebinde mi tutuyor, yoksa oynasın diye torununa mı verdi?
Hiçkimse istifa etmeyince, bayan yazarların gözdesi Şafak Hanım da koltuğunu korumuş oldu. Arada olan, Taksim ayaklanmasına gönlüne göre uzun boylu, kumral, saçları rüzgârda dağılan bir lider arayan bazı kızcağızlara oldu.
Bir şey daha: Tunceli'de bir ilçe belediyesini komünistler kazanmışlardı hani.
Aradan iki ay geçti, acaba orada ne gibi komünistlikler yapıldı? Topraklar kamulaştırıldı mı? Halk komiteleri, yani "şuralar", yani "sovyetler" kuruldu mu? Devrim başladı mı?
"Bir tek ilçeyle bir şey olmaz" diyorsanız niçin zıp zıp zıplıyorsunuz?
"İzlenmesi gereken bir deney" diyorlardı da bazı arkadaşlar, acaba bir kerecik gidip de baktılar mı?
Adam anketlerde "yüzde 57 oyla cumhurbaşkanı" görünüyor, siz bunlarla uğraşın.