Milli, vatani, hamasi, ailevi ve de terbiyevi "Çanakkale 1915" filmi televizyonda yeniden gösterildi. Reytingini falan bilmem.
Bendeniz ilk dakikalarında filmi terketmiştim. Ama sonunu biliyorum, Osmanlı kazanıyor.
"Muharebeyi" kazanıp "harbi" kaybetmek üzere. (İkisine de "savaş" dersen kafan karışır.)
Bu filmde ve filme kaynak olan kitabında rahmetli Turgut Özakman yalan söylemektedir. Tıpkı, "Kurtuluş" dizisinde söylediği gibi.
Tekalif-i Milliye Kanunu'na göre Anadolu'da TBMM'nin egemenliği altında olan illerden her "hane" şu kadar çarık, bu kadar patiska, iki kat çamaşır, ayrıca "bisiklet lastiği solüsyonu" vesaire vesaire vermek zorundadır ya... Vermezse ucunda İstiklal Mahkemesi var, iki tür de kararı var, ya beraat ya idam, temyizi yok...
Özakman bu olayı, bu malzemeyi sanki halk kendiliğinden getirmiş gibi pazarlar.
Ankaralı bir memur emeklisi olan Özakman doksan yıldır tekrarlana tekrarlana gerçek kabul edilmiş bir "resmi tarih yalanını" yeniden ısıtıp sürmektedir.
İşte Çanakkale de böyledir. Filmin başında, Çanakkale siperlerinde görevli bir subay, karşısında İngiliz ve Fransız gemilerini görünce "fakat... fakat bu savaş demektir..." diye mırıldanıyor.
Osmanlı İmparatorluğu savaşa gireli beş ay olmuş, Osmanlı subayının bundan haberi yok!
Çünkü amaç, hem de tam yüz yıldır, "dünya savaşına bizim kendi isteğimizle girdiğimizi, ilk kurşunu da bizim attığımızı" gözlerden kaçırmak.
Ankaralı İttihatçı memurlar bu gerçeği kabul ederlerse, sonra "sevgili Enver'lerine" ayıp olur!
Hain düşmanlar, pis emperyalistler durduk yerde, birdenbire üstümüze saldırmışlar... Zihinlere kazınmak istenen budur.
Bakınız filmin tanıtım özetinde ne deniyor (hani bu tür özetler lafı fazla uzatmadan "olaylar hızla gelişir" diye biterler):
"İngilizler ve Fransızlar 18 Mart 1915 günü müthiş bir askeri kuvvetle boğaza giriş yaparlar, fakat vatan toprağı olan Çanakkale Boğazı'nı geçmek sandıkları kadar kolay olmayacaktır..."
Vatan toprağı olduğu için geçememişler.
Demek ki Mezopotamya cephesinde, orası vatan toprağı olmadığı için hürp diye ilerleyip Bağdat'ı almışlar.
Demek ki biz de orası vatan toprağı olmadığı için Süveyş Kanalı'na iki kere saldırıp havamızı almışız.
Gene demek ki vatan toprağı olmadığı için herifler bir bastırmışlar, Gazze'den girip Kudüs'ü ve Şam'ı alarak Halep'ten çıkmışlar, Maraş'a gelmişler.
Osmanlı Anadolu'yu savunuyor ama Arap ülkelerini savunmakta nedense gevşek davranıyor... Herhalde vatan toprağı sayılmadığı için de Balkan yarımadasını bırakıvermişti elinden...
Utanmasanız, "Çanakkale'de Türkiye Cumhuriyeti büyük bir başarı kazandı" diyeceksiniz de, artık o kadarı size bile fazla.
Hayrettir, bir başka görüşe göre Çanakkale'de kahraman ordumuzdan dualarını ve rehberliklerini esirgemeyen "yeşil cüppeli dervişlerin ruhları" da, nedense Mekke'yi, Medine'yi, Bağdat'ı, Şam'ı kaybetmemize ses çıkarmamışlar!