Hilmi Yavuz üstadımız, yıllardır kendi cemaatinin gazetesinde kimsenin okumadığı felsefe, tarih ve edebiyat yazıları yazıyor.
Çünkü Yavuz'un kültür düzeyi, cemaatin düzeyine birkaç numara büyük gelir. (Bir milyon mürit içinde Yavuz'u okuyup anlayacak kaç kişidir?)
O da bunu bildiği için yazılarını "ileride kitap halinde toplanacak ve anlayana seslenecek şekilde" yazmaktadır, bunu hep yapmıştır, iyi de etmiştir.
Yavuz bir süredir "doğu toplumlarında niçin gerçek anlamda demokrasi olamayacağı" konusuna eğildi.
Çok doğru ve yerinde saptamalarla, bizde bürokrasi vesayetinin taa Tanzimat'la başladığını, asıl 1860'larda Ali ve Fuat Paşa'larla pekiştiğini ve Şinasi'nin deyimiyle "Sultan'a haddini bildirmeye" giriştiğini anlattı.
Bir eklemede bulunayım: 1876 yılının Mithat Paşa darbesi de bu vesayetin "darbeler zincirinin" başlangıcıydı. (Elbette "o zamanın Kenan Evren'i" sayılacak Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın katkılarıyla!)
Bir eklemede daha bulunayım: Atatürk'ün meclisteki "muhalif İkinci Grup'u" yokedip yerine "İsmet Paşa'nın Lozan Antlaşması'na itiraz etmeyecek" kendi CHP'sini koymasına, yani "1923 yılı vesayetine" de "1923-25 arası demokratik bir iktidardan sözedilmesi mümkündür" deyip geçmesi tuhafıma gitti... 1920-23 dönemini, 1923-25 döneminden iyice ayırmak şarttır... O zaman Terakkiperver Fırka'nın kapatılmasına da "iktidar demokratikti" deyip geçemezsiniz.
(Bu arada Atatürk'ün Türkiye'ye demokrasiyi getirdiğini söyleyen gazeteci hanım da evinin kadını oldu, dolma sarıyor.)
Lakin üstadımız demokrasinin doğu ülkelerinde hiçbir zaman ve hiçbir şekilde sağlanamayacağını, en demokrat görünen rejimin bile eninde sonunda bir "doğu despotizmine" doğru yozlaşacağını ileri sürüyor.
Çok zeki bir adam olan değerli üstad, "günlük siyasete hiç karışmazmış, kendisi bunun dışında ve üstündeymiş" gibi yapıp günlük siyasete laf dokundurmanın yolunu ustaca bulmuş.
Örneğin "darbe tehdidini" Hasan Cemal ya da Murat Belge gibi kaba bir şekilde yapmıyor (onlar küt diye söylemişlerdi), "Menderes'in bürokrasi tarafından devrilme nedeni demokrasinin sadece parlamenter çoğunluktan ibaret olduğunu sanmasıdır" şeklinde ince bir gönderme yapıyor. "Adnan sana söylüyorum, Tayyip sen anla" demeye getiriyor.
Ezcümle, bugünkü hükümetin de bir "sivil vesayet" oluşturduğunu ve ergeç onun da "devrileceğini" ima ediyor.
Lakin, abanın altından gösterdiği sopa, en başta kendi şeyhini de işaret etmektedir! Kullandığı mantık kendi cemaatini de vurmaktadır.
Hilmi Yavuz üstadımız, kaba bir "polis darbesiyle" hükümeti devirmeye kalkan bazı Nur Cemaati'nin yaptığının yenilir yutulur olduğunu söyleyebilir mi? Gelirlerse gerçek anlamda demokratik bir rejim kuracaklarını iddia edebilir mi? Bu adamlar toplumun geneline mi, karşı görüşlere mi saygı göstereceklerdir? Bu iktidar "katılımcı" ve "çoğulcu" mu olacaktır?
Yoksa onların kuracağı yeni vesayet de bir şekilde devrilir mi?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi çok zeki bir adam olan üstad, belki böylece kendi şeyhine de bir "uyarı mesajı" göndermiştir, kimbilir?