Artık herkes öğrendi: Hükümeti "bildiğimiz türden darbeyle" devirmek isteyenler içeri tıkılıp ağır hapis cezaları yedikten sonra, hükümeti bilmediğimiz yeni darbe türleriyle devirmek isteyenler üç buçuk grupta toplanıyor...
Bir: İstanbul'un büyük sermayesi ve onun medya sözcüsü Doğan grubu... Ana dertleri, kendilerine kafa tutan Anadolu sermayesinin bastırılması hatta ezilmesidir. Doksanlı yıllarda yaptıkları gibi yönlendirebilecekleri zayıf bir hükümet, tercihan koalisyon isterler.
İki: Şeriatçılarla işbirliği yapmaktan utanmayan Kemalistler... Amerika'ya gidip Gülen'in mutemet adamlarıyla ve Amerikan yetkilileriyle görüşüp "kumpasa" giren Kılıçdaroğlu... Kısaca, CHP.
Üç: Amerika'nın gazıyla "huruç vaktidir" deyip ayaklanan bazı Nurcular... Şapa oturmak üzereler.
Üç buçuk: Gözlerine ne göründüyse hükümete birden bire nefret kusmaya başlayan "liberal aydınlar" cephesi ve bunların az satışlı gazetesi (böyle deyince kızıyorlar, boy değil fonksiyon önemliymiş!)
TÜSİAD çevrelerinin ve CHP'nin hükümeti devirmek istemesi doğal ve meşrudur. Ama sandık yoluyla! Muhalefet yapmak herkesin anayasal hakkıdır. Bizim itirazımız, politik tutuma değil "kullanılan yöntemlere"dir... Örneğin yalan yazmak, düzmece anketler yaptırmak, Taksim ayaklanmasını kışkırtmak, önemli olayları görmezden gelmek, falan.
Fakat bu sacayağının son ayağı pis kokuyor.
Hükümete belki öteki iki gruptan da fazla nefret kusan, daha düne kadar hükümeti desteklemiş olan liberaller... Ya da liberal geçinenler...
Yok, bu mesele "kendini gazeteci babasına hesap vermek zorunda hisseden gazeteci çocuğun kompleksiyle" ve şişik egosuyla açıklanacak kadar basit değildir.
Önce sudan bahanelere sığındılar: Başbakanın yüzü gülmüyormuş, çok asık suratlıymış vesaire... Kendilerine, eğlenceli ve güldürücü başbakan istiyorlarsa Cem Yılmaz'ı iktidara getirmelerini tavsiye etmiştik.
Sonra daha ciddi görünen bir bahane buldular: Başbakan "eskisi kadar" demokratikleşme reformu yapmıyormuş...
Ben size işin gerçeğini söyleyeyim: Bunların zurnalarının zırt dediği yer Kürt meselesidir.
"Barış sürecinden" son derece tedirgin oldular. Böylece, MİT'e el koymak isteyen şeriatçı cemaatle aynı dalga boyuna geldiler, MİT ile PKK arasında yürütülen görüşmelere karşı çıktılar.
Sürekli, "İmralı" ile "Kandil"in arasını açmaya çalışıyorlar.
Çünkü Kürt meselesinin barış içinde ve uzlaşmayla çözülmesini istemiyorlar.
Bazı gazeteci arkadaşlar bunu gene bu sözde liberallerin "egolarıyla" açıklamayı denediler: Güya görüşmeleri kendileri yürütmek isterlermiş, ön planda olmadıkları, onlara danışılmadığı için bozuluyorlarmış...
Hayır! "Kürt bağımsızlığı" istiyorlar, çözümden anladıkları budur, bu yüzden hem hükümete hem de "yumuşak" buldukları Apo'ya karşı çıkıyorlar!
Bunun nedeni yalnızca siyasi görüş müdür, yoksa arkasında başka "bağlantılar" var mıdır, o da bizim değil, Hocaefendi'nin eline teslim edilmediği için çok kızdıkları MİT'in ilgi ve çalışma alanına girer.