Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Bir de karşıdan bakalım

Samsun'a çıktı, kongreleri topladı, meclisi açtı, düşmanı denize döktü. Bu kadarı size öğretilir. Apartman kapıcılığı ya da berber çıraklığı yapmak için daha fazla bilgiye de gerek yoktur.
Sonra, lisede falan, azıcık daha ayrıntısına girersiniz, Amasya genelgesi, Kütahya-Eskişehir çarpışmaları falan. Hocanız anlatırsa.
Üniversitede bile, en "kofti" ders sayılan Devrim Tarihi'nde (hani beden eğitimi ya da diş koruma gibi), savaş pek anlatılmaz. Daha çok İskilipli'nin nasıl zevkle asıldığı ve Orman Çiftliği'nin ne büyük bir öngörüyle kurulduğu gibi önemli konulara eğilirler! (Keşke eğilseler...)
Türk-Yunan savaşının ayrıntılarını merak etmezsiniz, öğrenmenize gerek görülmemiştir. (Hele Çerkes Ethem falan... Aman ha! Çocuklara ders öğretelim derken kafalarında soru işaretleri uyandırmayalım!)
Bu savaşın bir de "karşı cephesi" vardır.
O bizim hiç mi hiç umurumuzda olmamıştır.
Kahpe Yunan durduk yerde, hiçbir ilgisi olmadığı halde İzmir'i almak istemiş (şu anda bizim Napoli'yi ya da Marsilya'yı ele geçirmek istememiz gibi bir şey), dersini de görmüştür.
Bizim yakın tarih doğru dürüst öğretilmiyor ki karşı tarafın yakın tarihi, özetle bile olsa öğretilsin!
Örneğin, Yunanistan'da 1920 seçimleriyle gerçekleşen iktidar değişikliğinin, savaşın gidişatı üzerindeki son derece önemli etkilerini Türk tarihçileri bile yeni öğrendiler...
Subay kadrosunun bu iktidar değişimi üzerine nasıl allak bullak edildiğini, genç ve yetenekli Venizelosçu subayların yürütülüp yerlerine beş para etmez kralcı heriflerin atandığını falan...
Türk vatandaşı daha Nurettin Paşa'yı tanımıyor ki General Viktor Dousmanis'i tanıyacak...
Peki, sıradan bir neferin, Sakarya muharebesinde bir Yunan çocuğunun anıları ilginizi çeker mi mesela? (Pantalon uyduramadıysak "human interest" yapalım.)
Anadolu'da yenildiği için 1922 yılının kasım ayında kurşuna dizilen Başbakan Ghounaris'in sıkıyönetim mahkemesi duruşmaları sırasında hasta olduğunu, tifoya yakalandığını ben tarihçilerden değil, o yılların genç gazetecisi Hemingway'den öğrenmiştim... Ayağa kalkacak hali yokmuş da, hapisanenin avlusunda bir su birikintisinin yanına diz çöktürmüşler, otururken vurmuşlar.
Yunan komünistlerinin Türk işçisi ve köylüsüyle dövüşmeyi reddettiklerini, siperlere kızıl bayrak çektiklerini duymuş muydunuz peki?
Biz mi yendik, onlar mı yenildiler?
Böyle şeyler ilginizi çekiyorsa, size üç kitap önereceğim. Biri, Michael Llevellyn- Smyth'in "Yunanistan'ın Anadolu Macerası ve Sonrası" isimli eseri. Sahaflarda bulunabilir. Yakın zamana kadar, konuyla ilgili tek eserdi.
İkincisi çok daha kolay bulunabilir, çıkalı bir sene oldu: Nilüfer Erdem'in "Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı" isimli ve önemli, çok önemli, bol ayrıntılı eseri...
Bunu, Profesör Bilge Umar'ın "Yunanlılar'ın ve Anadolu Rumları'nın Anlatımıyla İzmir Savaşı" kitabıyla birlikte okuyacaksınız. (Aynı profesörün "İzmir'de Yunanlılar'ın Son Günleri" isimli temel eserini unutmayınız.)
Okumayacaksınız tabii canım, boş konuşuyorum. Aziz Yıldırım kodesten çıkacak mı, o daha önemli.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA