Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cezaevlerinde açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülerin taleplerinin karşılığının bu grevler olmadığını belirterek, ''Grevi sürdürme niyetinde olan içerideki yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu grevleri lütfen sona erdirin. Eşleriniz, aileleriniz, sizi sevenler var. Bütün bir Türkiye sizin bu grevleri bir an önce sonlandırmanızı istiyor'' dedi.
Arınç, Milli Kütüphane'deki ''Hiç'ten Gelenler'' hat ve tezhip sergisinin açılışının ardından basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Arınç, cezaevlerinde bazı tutuklu ve hükümlülerin sürdürdüğü açlık grevleri ve bazı BDP'li milletvekillerinin de açlık grevine başlayacağı yönündeki haberlere ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, bugünkü Bakanlar Kurulu toplantısında bu konuların gündeme gelebileceğini söyledi.
Cezaevlerinde bazı tutuklu ve hükümlülerin açlık grevi yaptığını, ölüm orucu ve açlık grevi arasındaki ayrımın iyi yapılması gerektiğini ifade eden Arınç, kamuoyunda açlık grevleri konusunda bir hassasiyet olduğunu hatırlattı.
Arınç, şöyle konuştu:
''Bu grevi yaparken dayandıkları konular, kendi konumlarıyla ilgili değildir. Cezaevi şartlarının iyileştirilmesi, kötü muamele veya fena muamele, işkence... Buna yönelik olumsuzlukların kaldırılması değildir. Üç noktada siyasi talepte bulunuyorlar. Bu siyasi taleplerin hemen hemen ikisi esasen bugün için çözülmüş durumda. Diğer konu ise üzerinde çalışılması ve zaman içerisinde değerlendirilmesi gereken konulardır. Özetle şunu söylemeliyim. Bu üç talebin de karşılığı açlık grevi değildir. Dolayısıyla bu grevi sürdürme niyetinde olan içerideki yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu grevleri lütfen sona erdirin. Eşleriniz, aileleriniz, sizi sevenler var. Bütün bir Türkiye sizin bu grevleri bir an önce sonlandırmanızı istiyor. Bundan vücut bütünlüğünüz ve sağlığınız zarar görmesin.
BDP'li milletvekili arkadaşlarımıza da açlık grevlerine bırakın kendilerinin başlamasını, mevcutların sona erdirilmesi konusunda girişimlerde bulunmalarını istiyorum. Onlardan beklediğimiz, polisle çatışmak veya sokaklarda kamu malına zarar verecek eylemlerde bulunmak değil. Bu insanların hayatta kalmasını temin etmek için onların yakınları, aileleri ile ilişki kurmaları ve grevleri bir an önce sona erdirmeleridir. Türkiye'de her haklı talebi veya haklı olsun, olmasın her demokratik talebi değerlendirebilecek, sonuçlandırabilecek bir parlamentomuz ve bir hükümetimiz var. Dolayısıyla bu grevlerin hiçbir hukuki, akli, mantıki, makul bir dayanağı yoktur. Lütfen bugün için en azından bu grevlerin sona erdirildiğinin duyurulmasını istiyoruz. Bize ulaşan talepleri konusunda hükümetimiz gereken çalışmaları yapar ve sonuçlarını açıklar.''
Arınç, bir basın mensubunun, ''Başbakan Erdoğan'ın idam cezasıyla ilgili açıklamaları vardı. o açıklamaları nasıl değerlendirmek gerekiyor. İleri vadede hükümetin bir çalışması olabilir mi?'' sorusu üzerine, ''Hayır. Sayın Başbakanımızın dünkü sözleri kamuoyunda idam cezasının yeniden geri gelmesine yönelik bir beklenti olduğu yönündedir. Bu hükümetimizin bir kararı değildir. Parlamentomuzun da bir kararı değildir. Meclis Grubumuzun da bir kararı değildir'' dedi.
Terör eylemleri şiddetlendikçe ve masum insanları hedef aldıkça kamuoyunda faillerin cezasının idam olması yönünde talep oluştuğunu kaydeden Arınç, BBP'nin de yaptığı anketlerle bu konuda bir kamu duyarlılığı olduğunu aktardığını ifade etti.
Kendilerine de diğer siyasi partilere de bu taleplerin iletildiğini belirten Arınç, ''Bu bizim hükümetimizin bugün için düşündüğü, parlamentomuzun bugün için gerçekleştirmek istediği bir konu değildir. Hatırlayacaksınız idam cezası kademeli olarak anayasamızdan ve Türk Ceza Kanunu'ndan kaldıralı 10 seneyi geçti. 10 sene sonra 'bu cezaya tekrar ihtiyaç var' denilmesinin tek haklı sebebi terördeki şiddetin artışı ve insanların vahşi, yırtıcı, maalesef birtakım mahlukat gibi masum insanların kanını dökmesidir. Bu beklentinin karşılığının başka türlü tecelli edeceğini ben şahsen düşünüyorum'' diye konuştu.
Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın idam cezasıyla ilgili sözleriyle ''Biz bunu getireceğiz, buna ihtiyaç var' şeklinde bir tavır ortaya koymadığını, talebin geldiği noktayı göstermek istediğini vurguladı.