Ortadoğu'nun kadim sınırları

Elinde çekiç olan birisine bütün sorunlar çivi gibi görünür. Esad rejimi elindeki füzeleri, çivi gibi gördüğü Suriye halkının başına indiriyor. Peki, Türkiye en uzun sınırını paylaştığı Suriye'deki iç savaş karşısında nasıl bir dış politika izliyor? Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Paris seyahatinde üç saati aşan görüşmemizde, Türkiye'nin olaylara çok daha geniş bir perspektiften baktığını gördüm. Davutoğlu, "Ortadoğu'da tarih, dışarıdan şekillenen siyasi coğrafyaya isyan ediyor" demişti. Bu sözü, Thomas Friedman'ın bugün yayınladığımız The New York Times-SABAH gazetesindeki makalesi ile yan yana okuyun, Davutoğlu'nun ne demek istediğini çok daha iyi anlayacaksınız. Şöyle diyor Friedman: "Hintliler, aylar değil, yüzyıllar üzerinden düşünüyor ve Ortadoğu haritasına bakarken İngiliz sömürgecilerin çizdiği sınırlar yerine eski medeniyetleri (İran, Türkiye, Mısır), eski inançları (Şiiler, Sünniler, Hindular) ve eski halkları (Peştunlar, Tacikler, Yahudiler, Araplar) görüyor." Türkiye elbette bir devlet olarak tüm siyasi sınırlara saygı gösteriyor ama aynı zamanda bölgeye yüzyıllar üzerinden bakıyor ve ona göre derin bir dış politika yaklaşımı getiriyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 2011'de Necef'te Hz. Ali'nin türbesini ziyaret eden ilk Sünni Müslüman lider olması, bölgede bir Şii-Sünni çatışmasına panzehirdir. Davutoğlu'nun İstanbul'da Ortadoğu Hristiyanlarının patriklerini tek tek ziyaret etmesi ve Suriye'den kaçan Hıristiyan ailelerin Midyat'a yerleştirilmesi, hep bu kadim bakışın sonucudur. Bu coğrafyanın birlikte yaşama tecrübesi çok güçlü. Elinde çekiç olanların sorun çözme yaklaşımı ve elinde cetvel olanların çizdiği sınırlar bu coğrafyaya dar geliyor. Sınırları anlamsızlaştıran bir ekonomik ve kültürel karşılıklı bağımlılık ile kalıcı çözüm üretilebilir.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.