Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERHAN AFYONCU

Osmanlı bozulan düzeni bürokratlarıyla düzeltti

Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın sonlarında büyük bir buhrana girdi. Devlet ve toplum düzenindeki bozuklukların düzeltilmesi için rapor kaleme alan yazarlar, buhranın sebeplerini adaletin aksaması, rüşvet, adam kayırma, memuriyetlerin hak etmeyenlere verilmesi, harem ve padişah musahiplerinin sözüyle hareket etme ve devlet işlerinde istişareye önem vermeme olarak gösterdiler

Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın sonlarında kargaşa ve buhran dönemine girdi. Devlet ve toplum düzeni bozuldu. Osmanlı devlet ve toplum düzeninde ortaya çıkan bozukluk ve aksaklıkların sebeplerini ve bunların düzeltilmesi için izlenecek yolu belirlemek için ulema ile bürokratlar ıslahat risaleleri kaleme aldılar. Bu konuda Mehmet Öz ve Coşkun Yılmaz'ın araştırmalarından teferruatlı bilgi öğrenilebilir.
Osmanlı düzeninin bozulmasının sebeplerini çözmeye çalışan Osmanlı yazarları, ilk belirtileri Kanuni döneminde bulmuşlardı. Ancak asıl problemlerin III. Murad devrinde başladığını kabul ederler. En çok tekrarlanan hadise, III. Murad devrindeki sünnet düğününde gösterileri beğenilen oyuncuların Yeniçeri Ocağı'na kanunlara aykırı bir şekilde alınmalarıdır.
Raporları kaleme alanlara göre, III. Murad devrinden itibaren adalet bir yana bırakılmış, vezirler ve beyler birbirine düşmüş, kul taifesinin içine ecnebi (devşirme olmayanlar) karıştırılmış ve makam sahipleri geleceğe dönük hiçbir ciddi tedbir almaz, günübirlik menfaatlerinden başka bir şey düşünmez hale gelmiştir.


Yeniçeriler


DÜZEN NİÇİN BOZULDU?
Mehmet Öz tarafından ıslahat layihaları üzerinde yapılan inceleme sonucunda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bozulmanın sebepleri ile düzeltilmesi için nelerin yapılması gerektiği şu şekilde tespit edilmiştir:
Balık baştan kokar: Bu sözden maksat, bozulmanın en üstte başladığıdır. Bazı yazarlar padişahı ima ederken, çoğunluğu veziriazamı sorumlu tutarlar.
Daire-i adliye ve kanun-ı kadim: Osmanlı devlet yönetiminin teorik temellerinden biri "daire-i adliye", yani adalet dairesidir. Bu kaidenin ana temeli halka iyi davranılmazsa vergi gelirlerinin azalması sonucunda devletin zayıflayacağıdır. Yazarlar, adalette ihmal olduğunu belirtirler. Osmanlı yönetiminin ana kaidelerinden biri de "kanun-ı kadim", yani eskiden beri uygulanmakta olan kanunlara riayettir. Hemen hemen bütün layihalarda kanun-ı kadime uyulmamasının düzenin bozulmasına sebep olduğu ileri sürülür. İmparatorluğun iki önemli müessesesi olan devşirme ve timar sistemine adam alınırken kanunlara uyulmamasının bu iki kurumu bozduğu iddia edilir.


1582 yılındaki sünnet şenliğinden bir sahne.

Rüşvet ve mansıpları ehline vermemek: Kanunlara uyulmaması rüşvete bağlanır. Rüşvet ve adam kayırma yüzünden memuriyetler hak edene verilmemiştir. Özellikle Osmanlı askeri ve idari mekanizmasının ana unsuru olan timar sistemindeki rüşvete dikkat çekilir. Timarlar savaşa gidecek olanlara değil de devlet ileri gelenlerinin çevresindeki insanlara verilmiştir. Bu da Osmanlı ordusunda timarlı sipahi sayısının azalmasına sebep olmuştur.
Saltanatın devamıyla liyakat arasında kuvvetli bir bağ kurulmuştur. Padişahın yapması gereken en önemli icraat her işi ehline vermektir. Görevlere liyakatlilerin yerine liyakatsizlerin, dürüst ve insaflı kişilerin yerine insanları küçümseyen, cahil, merhametsiz kişilerin seçilmelerine sebep olmak, müsamaha etmek, insanlara zulmetmeye izin vermek olduğundan sultanların sorumlulukları açıktır.
Erkân-ı erbaa ve toplum hiyerarşisinde bozulma: Osmanlı İmparatorluğu statükocu bir devletti. Herkesin kendi yerini bilmesi gerekirdi. Sınıflar arasındaki geçişler, ilim tahsili dışında fazla istenilmezdi. Timar sistemine ve kapıkulu ocaklarına dışarıdan kanunlara göre girmemesi gereken kişilerin rüşvet ve iltimasla alınması toplum düzenini bozmuştur.


III. Murad

Hazinenin dengesi: Islahat layihası yazarlarının hemen hepsi hazinenin gelirlerinin artırılmasının üzerinde durmuşlardır. Bunun için çeşitli öneriler getirirler. Bunlardan en başta geleni ise devlet kadrolarındaki şişkinliklerin azaltılmasıdır.
Ahlaki çürüme: Toplumun bütün kesimlerinde görülen ahlaki çürümenin üzerinde genişçe durulur. Ahlaki çürüme, rüşvet ve adam kayırma ile ilişkilendirilir. Yazarlar insanların kendi yerini ve haddini bilmemesinin, tamahkârlığın, helal-haram bilmemenin yaygınlaştığını, faziletli olma, kanaatkârlık gibi özelliklere sahip kişilere itibar edilmediğini söylerler.
Layiha yazarları, "ihtilâl-i nizâm-ı âlem"in, yani Osmanlı devlet düzenindeki çözülmenin temel sebepleri olarak adaletin aksaması, rüşvet, adam kayırma, memuriyetlerin hak etmeyenlere verilmemesi, harem ve padişah musahiplerinin sözüyle hareket etme ve devlet işlerinde müşavereye önem vermemeyi öne çıkarırlar.



Yavuz devlet adamlarıyla.


ÇAREYİ GEÇMİŞTE ARADILAR
Mehmet Öz, ıslahat layihası yazarlarının devletin düzelmesi için yapılması gereken asıl iş olarak "kanun-ı kadime riayet", yani eskiden beri uygulanan kanunlara uyulmasını istediklerini belirtir.
Padişah devlet işleriyle bizzat ilgilenmeli, dürüst ve ne yapacağını bilen bir veziriazam bulup ona rahat çalışma şartları içerisinde tayin etmelidir. Veziriazamlar da kanunları uygulamak için her işe layık olanı getirmelidir.
Timarlar, eyaletlerdeki ve merkezdeki yöneticilerin ellerinden kurtarılıp layık olanlara verilmelidir.
Bu işler yapılırken hiç kimse kayırılmamalı, kanunlara uymamakta ısrar edenler "siyaset kılıcı"yla, yani ölüm cezasıyla korkutulmalıdır. Öz, yazarların teklif ettikleri ıslahatın mahiyetinin idari ve gelenekçi, yönteminin ise idariinzibati ve cebri olduğunu söyler.
16. yüzyıl sonu ile 17. yüzyılın ilk yarısındaki ıslahat önerileri gelenekçidir ve geçmişe dönülmesi ön plandadır. 18. yüzyıldaki düzen değişikliği, yani "Nizâm-ı Cedid" fikri yoktur.
Kanun-ı kadimin ihyası vardır. Avrupa'daki gelişmeler, model olmak bir tarafa bazı askeri uygulamalar dışında dikkate dahi alınmamıştır. Bu dönemde gözler Avrupa'da değil, geçmiştedir.


Osmanlı bürokratları.



SEBEP İLE NETİCE KARIŞTI
Osmanlı devlet düzenindeki bozuklukların düzeltilmesi için rapor kaleme alan yazarlar incelendiğinde devlet kademelerinde görevliler oldukları görülür. Osmanlı sistemi içerisinde yetiştikleri için farklı bir dünya görüşüne sahip değillerdi. Bu yüzden değişen dünya şartlarının analizini yapamadılar, Osmanlı askeri gücünün zirvede olduğu klasik döneme tekrar dönülmesini önerdiler. Osmanlı mali-askeri ve idari örgütlenmesinin belkemiği olan timar sisteminin değişen dünya şartlarına uygun olmadığını anlayamadılar ve bu sistemin tekrar ihya edilmesinde ısrar ettiler.
Hasan Kafî'nin bazı istisnai görüşleri dışında, dış dünyayı dikkate alan yoktur. Bunda Osmanlı İmparatorluğu'nun haşmetinin kendi gözlerini kamaştırması rol oynamıştır. Kendini aşırı büyük görme, Avrupa'dan, o zamanın bakış açısıyla kâfirlerden alınıp uygulanacak bir şey aramayı ihtiyaç olarak görmemeye sebebiyet verdi.
Osmanlı bürokrasisi ise ıslahat raporu yazanların düşüncelerinden farklı hareket etti. 16. yüzyılın sonlarından itibaren değişen dünya şartlarına ayak uydurmaya çalıştı, zamanın şartlarına uymayan müessese ve idari usulleri tadil ve ikmal etti. Gerektiğinde de değiştirdi. Askeri ve sivil bürokrasi 17. yüzyılda, hayatın pratiklerinden hareketle devletin yeni şartlara uyumunu gerçekleştirerek devleti içine girdiği buhrandan çıkardı. 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde imparatorluğun klasik şeklinden tamamen farklı yeni bir devlet yapısı ortaya çıkmıştı.

ÇÖZÜM YOLLARI İÇİN RAPORLAR HAZIRLANDI
Devlet düzenindeki aksaklıkları ve çözüm yollarını göstermek için çeşitli devlet adamları raporlar kaleme aldılar. Bunlara genellikle "ıslahat layihası" denir. Ayrıca nasihatname veya siyasetname kitapları olarak da bilinir.
Devlet düzenindeki bu tür aksaklıklara dair ilk kitaplara 16. yüzyılın başlarından itibaren rastlarız. Şehzâde Korkud'un risalesi bu alandaki ilklerdendir. Bu yüzyılın en ünlü eseri Gelibolulu Mustafa Âli'nin Nushatü's-Selâtin'idir (Sultanlara Nasihatler). Ayrıca bu asırda Kitab u Mesâlihi'l-Müslimîn ve Menâfi'i'l- Mü'mînîn (Müslümanların İşleri ve Müminlerin Çıkarları) isimli eser de kaleme alınmıştır.
17. yüzyılda bu tür risaleler artar. En ünlüsü Koçi Bey'in IV. Murad ve Sultan İbrahim'e sunduğu risalelerdir. Bunun dışında yazarı belli olmayan Kitâb-ı Müstetâb (Güzel Kitap) ve Hırzü'l-Mülûk (Hükümdarların Tılsımı) isimli risaleler, Veysi'nin Habnâmesi, Hasan Kâfî el-Akhisarî'nin Usûlü'l- Hikem fî Nizâmi'l-Âlem'i (Âlemin Nizamını Sağlayan Hikmetli Usuller), Kâtip Çelebi'nin Düsturü'l- Amel li-Islahi'l-Halel'i (Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar) devrin diğer önemli ıslahat layihalarıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA